Ölecekmiş gibi yaşayın minvalinde bir hadis var. Din bizi duygusallaştırıyor ama aslında buna gerek yok. Çok duygusal olmanın anlamı yok. Herşeyi sadece dinden öğreneceğiz diye bişey de yok çünkü bize gelene kadar milyarlarca insan yaşamış ve bu insanların bir birikimi var. Üstüne bi de din var, diğer dinler de var. ikisini birleştirebilirsiniz ne güzel.. Dünyada o kadar yaşamış insan var belki yaptıklarıyla çok önemli insanlar var ama bu insanlar sosyal hayatta nasıldı bilemiyoruz. Şoray bile tv programında teyzelere eşini sorduğunda teyzeler memnun değildi kocalarından iyi hatırlayın. Ölürken o kadar da önemli olmadığımızı anlayacağız, çünkü çok önemli insan da ölüyor, çok önemsiz insan da ölüyor, şerefsiz insan da ölüyor, onurlu insan da ölüyor. Ölmek aynı sıçmak gibi bişey. O kadar da önemli insanlar değiliz dünyada.
Ölecekmiş gibi yaşamak aslında yapmamız gereken şey. Enkazda kalınca ben kendimce nasıl olduğunu anladım. Orada bunu düşündüm. Ama ne kadar doğru bilemiyorum. Sadece benim kendi çıkarımım burada yazdıklarım.
Hayat aslında süpermario oyunu gibi.
Önünde kafa atman gereken tuğlalar, toplaman gereken altınlar, içinden geçmen gereken yeşil borular. öldürmen gereken kaplumbağalar ve diğer yaratıklar var ve sen hep ilerliyorsun.
3 hakkın var ve ilerledikçe tuğla kırdıkça ve yaratık/tosbağa öldürdükçe puan kazanıyorsun. bazen bonus kazandığın da oluyor ve daha güçlü ateş edebiliyosun böylece rahat ilerliyosun.
hayat aynı böyle. arkada tosbağa bırakırsan, altın bırakırsan ya da yaratık bırakırsan o puan gitmiş olur.
yaptıkların hep geride kalıyor ama hep önüne bakman lazım. eğer biraz başarılıysan prensesi kurtarma bölümüne geliyorsun. daha da başarılıysan prensesi kurtarıyosun
ölecekmiş gibi yaşamanız için prensesi kurtarmanıza gerek yok. sadece arkada canavar ve tosbağa bırakmayın yeter.
ne demek bu?
yapmak istediklerinizi gerçekleştirmek için çabalayın. bunu gizli kapaklı yapmanıza gerek yok. insanlardan bişeyleri saklarsanız sakladığınız şey sizden uzaklaşır. ama yapmak istediklerinizi çevrenize anlatırsanız, hiç beklemediğiniz bir zamanda size birileri ulaşır. Bu bende böyle oldu. bi tane holding sahibi trilyonluk iş adamı bana ulaştığında burada yazdıklarımı okuduğunu söylemişti..
sevdiğiniz şeylerle uğraşın. sevdiğiniz şeyler mariodaki tuğla kırmak gibidir. yapsanız da olur yapmasanız da olur, içinden her zaman puan çıkmaz ama çıka da bilir. içiniz rahat olsun istiyorsanız ve pişman olmamak istiyorsanız sevdiğiniz şeyleri her gün yapın. mesela makale mi okumak istiyosunuz? açın google scholardan alarmı her hafta araştırma konunuz ile ilgili makaleler akıyor önünüze.
sevdiğiniz insanlarla birlikte olun. diğer insanlar ikinci plandaki insanlar. ama eğer hala dayı amca teyze iseniz yeğeninizle ilgilenin oyun oynayın.
en önemlisi.
deniz olan bi yere mutlaka gidin. çünkü deniz olmayan yerin insanı dar görüşlü olur ama deniz olan yerin insanı ileri görüşlü olur. En basitinden Atatürk Selanikliydi. Napolyon bir liman kenti olan Ajaccio’luydu. Atatürk kafasına ülkeyi kurtarmayı daha liseliyken koymuştu.. İskenderunu düşünün galiba Antakya’dan bile büyük bi yer ama ilçe.. ilçe olmasının hiç bi önemi yok kocaman bir liman kenti. o limana her gün gemiler ile değişik mallar değişik şeyler geliyor. Oradaki gümrük memurunun ufku ne kadar açıktır düşünsenize.. Bi de bunu coğrafi keşiflerde ispanyollar, ingilizler ve portekizliler yapmış. Almanyadan nussknacker diye çikolata geliyor hala burada öyle çikolata yok mesela ya da varsa ben bulamadım. şimdi hala dünyanın en büyük maden şirketleri bu ülkelerin o zamanki sömürge şirketleri.. yani denizden ufka baktığınız zaman bile ufkunuz açılır. işte o yüzden deniz olan bi yerde zaman geçirin.
Sonunda prensesi kurtaramasanız bile son anlarınızda hayatınızdan memnun kalırsınız ve teşekkür edersiniz. Herkesin prensesi kafasına koyduğu kızılelmasıdır.
Herkes prensesi kurtaracak diye bişey yok, kurtaramadım diye üzülmenin de anlamı yok. kurtarmak için de hedef koymanıza gerek yok. sadece tosbağaları aşın tuğlaları kırın ve ilerleyin.
yani bunu kendiniz de geliştirebilirsiniz, anlatmak istediğim bu.